Prof.Dr. Müh. Ergin Arıoğlu ''Beton, Beton Kalitesi Ve Deprem Üçgeni''
Toplam okunma sayısı: 3559
13 Ara 2011
Akın Kıraç: Hocam öncelikle röportaja başlarken teknik olarak beton mefhumunu açabilir misiniz? Beton nedir? Betonu kimyasal çözümlemeleri ile açıklayabilir misiniz? Prof. Dr. Müh. Ergin ARIOĞLU: Öncelikle çok önemli bir yapı malzemesi olan “beton’ un tanımı ve kullanımı konusunda ki açılımların kamuoyuyla paylaşımı konusunda bana vermiş olduğunuz fırsat için çok teşekkür ederim.
Betona yakından bakıldığında, çimentonun hidratasyonu sonucu meydana gelen “yapay kaya” tanımlaması yapabiliriz. Bu yapay kayayı oluşturan bileşenlerin başında çimento, agrega ve su gelmektedir. Hidratasyon olayının başlaması için, beton karışımında kullanılan çimentonun ağırlıkça %23’ ü kadar suya ihtiyaç duyulmaktadır. Bunun dışında kalan su ise, betonun işlenebilirliğini sağlamak amacına yönelik olarak agregaların serbest yüzeylerini ıslatmak, daha açık bir deyişle, istenilen işlenebilirliğini sağlamak için kullanılır. Betonun bir diğer ana bileşeni olan iri ve ince agregalar ise beton hacminin %70-80’ini oluşturmaktadır. Agregalar bir anlamda betonun iskeletini oluşturur ve hidratasyon sırasında hiçbir şekilde kimyasal reaksiyona girmezler. Agreganın beton içerisinde üstlendiği temel işlev, hidratasyon sırasında meydana gelen boyut değişimlerini azaltmak ve yapısal bütünlük içinde özellikle yüksek dayanımlı betonlarda (>40 MPa) mekanik büyüklüklerine katkı getirmektir. Betonun hidratasyonu çimento ve suyun birleştiği ilk anda başlar ve zamanın fonksiyonu olarak hidratasyon olayı devam eder. Hidratasyon devam ettiği müddetçe beton sertleşmeye başlar ve yapay kaya diye tanımlanan beton meydana gelmiş olur. Genellikle standart olarak hidratasyon olayının 28 güne kadar devam ettiği farz edilir, ancak gerçekte beton yaşayan bir malzemedir. Yaşama olgusu, hidratasyon olgusunun zamanla devam etmesi ile yakından ilintilidir. Dolayısıyla hidratasyon olgusu bizim için fevkalade önemlidir ve bu olgu devam ettiği müddetçe beton yerinde bile dayanımını arttırır. Bu, betonun büyüleyici bir özelliğidir. Standartlarda hidratasyon süresi 28 gün olarak verilmiştir. Bazı özel betonlarda ise bu süre 3 ay olarak belirtilmiştir. Zannedilmesin ki hidratasyon olayı 3 ay sonunda bitecektir. Anılan reaksiyon sürecine daha sonra karbonatlaşma olgusu eşlik eder ve bunlar beton dayanımını sürekli olarak arttırır. Özellikle uçucu küllü betonlarda beton dayanımı – yaş ilişkisini çok uzun dönem içinde izlemek mümkündür.
Akın Kıraç: Yani yapının yaşı ile beton dayanımı artmaktadır.
Prof.Dr.Müh.Ergin Arıoğlu: Çok doğru, yapının yaşı ile beton dayanımı artmaya devam eder. Dayanım artış hızı açısından bakıldığında ilk 7 günlük süre içinde çok yüksek olan dayanım hızı, daha sonraki dönemlerde giderek yavaşlar. Beton dayanımındaki artış hızının, yapı ömrü boyunca devam ettiği gerçeği bilimsel çalışmalarla da ortaya konmuştur. Özellikle normal Portland çimento ile üretilen betonların dayanım artışları konusunda yapılan 50 yıllık araştırmalara bakıldığında mekanik özelliklerin artmaya devam ettiği görülmektedir. Betonun zamana bağlı dayanım artışının belirlenmesi amacıyla Birleşik Amerika’ da bir üniversitenin yapı malzemeleri kürsüsünde 1930’ lu yıllarda bir araştırma projesi başlatılmış. O dönemde malzeme kürsüsündeki hocalarında katılımı ile betonlar döküyorlar ve diyorlar ki bizler farklı kür koşullarında saklanan beton numunelerinin belirli dönem aralıklarında basınç dayanımlarını ve elastik modül değerlerini ölçeceğiz. Zaman içerisinde bölümdeki kişiler emekli olsa bile, planlanan deneysel çalışma devam ettirilmiştir. Bu araştırma projesindeki yaratıcılığı ve disiplini düşünebiliyor musunuz? Fevkalade ilginç, zamana bağlı olarak malzemenin davranışını ortaya koyan ender bir deneysel çalışma olarak değerlendiriyorum. Bu çalışma ile ilgili makaleyi uluslar arası bir dergide okuduğum zaman çok heyecanlanmıştım. Daha sonra aynı dergide bir on yıllık faz farkı ile yayınlanan çalışmadan basınç dayanımının arttığını öğreniyoruz. İlk 7 gün, 28 gün ve 3 aylık dayanımları baz alındığında 50 yıllık dayanımların anlamlı kabul edilecek artışlar olduğunu görüyorsunuz. Bu çalışmadan etkilenerek, Yapı Merkezi İnş. ve San. A.Ş. tarafından yapımı üstlenen, 160 m yüksekliği sahip Şişli Plaza binasında kullanılan betonların 3, 7, 28 günlük ve 7/8 yıllık 150 mm küp dayanımlarını inceledik. 460 kgf/cm2 28 günlük ortalama küp dayanımlarının 7 yıl sonra 620 kgf/cm2 mertebesine ulaştığını gördük. Ölçülen ultrases hız değerlerinin ortalama değeri ise 4,73 km/sn olup uluslar arası kalite beton ölçütüne göre çok iyi betona karşı gelmektedir. Bu ilginç çalışmanın bir bölümünü Başar ARIOĞLU ve Gözde KURT ile birlikte 2007 yılında yayınlamıştık. Betonun bu, ve burada belirtmediğim diğer özellikleri mühendislere ve mimarlara deyimi yerinde ise adete sınırsız imkânlar sağlamaktadır. Bazı durumlarda teknik gerekçeler ve proje ihtiyaçlarına göre betonun bize sunduğu zamana bağlı dayanım artışı daha hızlı bir şekilde gerçekleşmesi istenebilir. Bu durumda beton karışımına çeşitli oranlarda katkılar koymak suretiyle dayanım artışı hızlandırılabilir. Söz gelimi bir tünel projesinde veya bir püskürtme beton uygulamasında erken kür sürelerinde betonun mekanik büyüklüklerinin artması istenir. Çimentonun kimyasal bileşimini değiştirerek diğer bir anlatım erken dayanımlı çimento kullanmak suretiyle erken kür süresinde dayanım artışı sağlamak mümkündür. Beton erken kür sürelerinde hedeflenen dayanıma ulaştığı için kalıpların söküm süreleri azalır, böylelikle kullanım ekonomisi pozitif olarak artar. Bazı üretim koşullarda ise betonun kolaylıkla kalıba alınması ve daha işlenebilir olması istenebilir. Bu durumda da işlenebilirliği arttırmak bakımından su azaltıcı katkılar koymak suretiyle betonu istenilen kıvama, işlenebilirlik özelliklerini arttırmak mümkündür. Bu katkıların kullanımı ile çökmesi 16-20 cm olan, işlenebilme kıvamına sahip betonlar üretebiliriz. Son 20 yıla bakıldığında global ölçekte sürdürülebilirlik kavramının giderek önem kazandığını fark ediyoruz. Bu kavrama göre malzemelerin kullanımının çevreye saygılı davranmak bakımından optimal olması gerekiyor. Bugün istenilen özellikleri taşıyan agrega rezervlerini ileride bulmak mümkün olmayabilir. Bu nedenle agrega ocağı açmadan, yeni yataklar bulmadan, mevcut yatakların ömrünü uzatmak suretiyle katkılar getirebiliriz. Bu düşünce ile eski, yıpranmış, servis dışı kalmış yapıların yıkımından elde edilecek molozların sürdürülebilirlik kavramı içinde betonda kullanılarak geri kazanımını sağlamak mümkündür. Son yıllarda Almanya, İngiltere, Danimarka, İsveç başta olmak üzere Avrupa’ da birçok ülkede inşaat molozlarının ve çeliğin geri kazanımlı malzeme olarak kullanımı konusunda önemli adımlar atılmış, bu atık malzemeler beton üretimlerinde kullanılmaya başlanmıştır. Burada önemli olan diğer bir husus da yeni baştan malzeme üretmek için harcanması gereken enerjinin tüketilmemesidir. Artan enerji tüketimi beraberinde artan karbondioksit salınımlarını da getirmektedir. Dolayısıyla global iklim üzerinde olumsuz etkisi olan karbondioksit salınımı geri kazanılmış malzemelerin kullanımıyla ölçüde aşağı çekebiliyorsunuz çünkü daha az enerji harcıyorsunuz. Kamuoyunun çevre konusunda duyarlı olduğunu düşünürsek, önümüzdeki yıllarda hazır beton talebinde dayanım, dayanıklılık, permeabilite özelliklerinin yanı sıra geri kazanımla kazanılmış malzemeler ile üretilmiş, 1 m3 beton karışımı için açığa çıkan karbondioksit miktarı da önem kazanacaktır. Bu şöyle okunacaktır Akın Bey; siz 1 m3 betonun üretiminden, taşınması, şantiyeye getirilmesi, yerleştirilmesi sırasındaki yaptığınız bütün proseslerin toplamında kullandığınız enerji ile açığa çıkan karbondioksit salınımı ne kadar az ise betonunuz o kadar rağbet görecektir. Önümüzdeki beş-on yıllık süreçteki gelişmeler bu yönde olacaktır. Kısaca beton çevre açısından bakıldığı zaman kıskanılacak ölçekte çevreye saygılı olan bir malzemedir. Bu yönde herhangi bir kusur taşımamaktadır. Dolayısıyla beton rekabetsiz bir malzemedir. Beton dayanımını siz istediğiniz şekilde artırırken aynı zamanda da sürdürülebilirlik kavramına uygun bir şekilde üretilerek yüksek performanslı beton ile malzemenin dayanıklılığını arttırabiliyorsunuz. Siz bana burada şunu sorabilirsiniz. Sürdürülebilirlik kavramına uygun betonlar üretilebilir mi? Hiçbir problem olmamaksızın üretilebilir. İzninizle, kişisel deneyimlerimden yola çıkarak konuyu açmaya çalışacağım. Örneğin, 1969 da biraz önceki söylemiş olduğum sürdürülebilirlik kavramına uygun bir malzemeyi bir yer altı maden işletmesinde suni tavan tasarımı projesinde rahmetli hocam Prof. Dr. Müh. Cemal Birön ile birlikte Tübitak’a yapılan bir araştırma projesinde kullanılmıştı. Anılan projede çimento tüketimini azaltmak bakımından Soma elektrik santralindeki atık malzeme olan uçucu kül kullanılmıştır. Daha sonraki dönemde ise şev stabilitesini iyileştirmek için yine C tipi uçucu kül ile enjeksiyon yapılmıştır.
Akın KIRAÇ: Sizler bu deneyleri 1969’ da yapar iken, uçucu kül uygulamasının global ölçekte durumunu kısaca değerlendirebilir misiniz?
Prof.Dr.Müh.Ergin Arıoğlu: Özellikle 1950’ li yıllarda Birleşik Amerika ve İngiltere’ de baraj inşaatlarının kütle betonlarının dökümü sırasında oluşan önemli sıcaklık artışlarını azaltmak amacıyla önemli uçucu kül uygulamaları mevcuttu. Aksi takdirde hidratasyon sırasında oluşan sıcaklık artışından ötürü ciddi çatlaklar meydana gelir. Bu ise su geçirimlilik katsayısının artımı demektir. Doğal olarak baraj inşaatında böyle bir beton kullanımı kesinlikle uygun değildir. Uçucu kül, veya yüksek fırın cüruflarının kullanımı ile hidratasyon sıcaklığını aşağı düzeylere indirmek mümkün olduğundan bu tür atık malzemelerinin yoğun şekilde kullanıldığı sektör başta baraj inşaatları olmuştur. Karayolları, Devlet Su İşleri gibi kamu kuruluşlarımızda uçucu külün öneminin 1960’ lı yıllarda kavrandığını ve belirli ölçekte kullanıldığını biliyoruz. Bu kuruluşlarda çok kapsamlı deneyler yapılmıştı. 1964/1965 yıllarında karayollarının teknik bülteninde Devlet Su İşlerinde Dr. Kimya Mühendisi rahmetli S. KOCAÇITAK tarafından yayınlanmış makaleden çok etkilenmiştim. Bana sorarsanız bu kadar anlamlı bir malzeme sadece barajlarda mı kullanılır? Hayır, efendim inşaat sektörünün her yerinde büyük ölçekte kullanılması gerekiyor. Bir kere çimento tüketimini belli bir ölçekte aşağı çektiği için bir maliyet azalımı meydana getirecektir. Şimdi söyleyeceğim bundan daha önemli. Biz sadece dayanım artımı değil aynı zamanda betona dayanıklılık kazandırmak mecburiyetindeyiz. Çünkü bir yapının servis süresini 50 yıl hatta 100 yıl olarak düşündüğümüz vakit dayanıklılık kavramının önemi kendiliğinden ortaya çıkar. Bir binanın dış kabuğu bu süre boyunca klor, sülfat, karbondioksit gibi ajanların olumsuz etkilerine maruz kalacaktır. Bunların beton üzerindeki olumsuz etkilerinin (Karbonatlaşma, korozyon vs.) azaltmak, hatta ortadan kaldırmak için betonun su/hava geçirimliliği çok az olmalıdır. Betonun anılan mühendislik büyüklüğü ancak iç bünyeye yeterli dayanıklılık kazandırmak ile sağlanabilir. Toprak İşveren dergisinde (Sayı: 17, 1993) beton konusundaki standartlarda eksiklikler giderilmelidir başlıklı bir söyleşi makalemde betonun permeabilite – geçirimlilik – katsayısı projede dayanım gibi belirlenmesi ve denetlenmesinin gerekli olduğunu ifade etmiştim. 1999 Doğu Marmara Depremi’ nin dramatik sonuçlarından sonra beton permeabilite katsayısının çok önemli olduğu anlaşıldı.
2003 yılında eşim Prof. Dr. Mim. Nihal ARIOĞLU ve Y.Mim. Halil İNAN ile birlikte Beton Prefabrikasyon Dergisi’ nde yayınladığımız bir makalede, 1999 Doğu Marmara depreminde İstanbul’ da yıkılan 4 betonarme binanın beton molozlarında ölçülen kılcallık katsayısından hareketle dayanım düzeyini belirlemiştik. Bu şekilde basit, sıkça tekrar edilebilen, ekonomik deneyler yardımıyla betonun dayanıklılık ölçütü permeabilite katsayısından başka indislerle geliştirilebilir.
Akın Kıraç: Hocam, güzel devam eden söyleşiyi bir soru sorarak sürdürmek istiyorum. Bazı önemli olan hususları önceden söylemişsiniz. Bunun bir sırrı var mı? Çok merak ettim.
Prof.Dr.Müh.Ergin Arıoğlu: Eğer, bir araştırman mühendis betonu yaşayan bir yapay taş olarak incelemeye çalışırsa, aynı değerlendirmeleri o da rahatlıkla yapabilir. Yani, bir gizemli tarafı yok. Bir de betona kimya mühendisliği disiplininden bakmaya çalışsak kim bilir üretilecek zenginliğin boyutları ne olurdu? Benzer yaklaşımla, Büyük mimar/mühendis Sinan’ ın sıkça kullandığı küfeki taşının betonun sahip olduğu ana özelliklere aynen sahip olduğunu, Yapı Merkezi’ nde yürütülen kapsamlı bir araştırma projesinde belirledik.
Akın Kıraç: Hocam, beton yapılarda ilk kullanılmaya başlamasından itibaren kalite açısından nasıl bir süreç geçirdi? Günümüz beton kalitesi hakkında neler söylemek istersiniz.
Prof.Dr.Müh.Ergin Arıoğlu: Sorunuz için teşekkür ederim. Beton, istenilen dayanım düzeyinde ve geometride üretilebilme özelliği ile özellikle mimari açıdan estetik ve yaratıcı tasarımlara imkân vermektedir. Sürdürülebilirlik bakımından da, istemlere en iyi cevap veren malzeme listesinin başında, rakipsiz konumdadır. Ayrıca yangın dayanımı yüksek bir malzemedir. Betonun yangın dayanımını belirlemek için yapılan sayısız deneyler sonucunda yaklaşık 400 C’ ye kadar dayanımını büyük ölçüde koruduğu gözlenmiştir. Bu özellikleriyle beton özellikle yüksek katlı konut, iş ve alışveriş merkezi gibi yangın riski yüksek yapılarda kullanım için çok uygun bir malzemedir. Beton, bu özellikleriyle demiryolu ve karayolu tünellerinde kaplama ve iksa malzemesi olarak çeliğin karşısında rakipsiz olarak yer almaktadır. Betonun diğer kullanım alanı ise, Avrupa ve Amerika’ da çok uzun süreden beri yol döşemesi olarak değerlendirilebilmesidir. Beton yolların dayanıklılığı ve bakım-onarım giderlerinin çok düşük olması ve yol güvenliği nedeniyle asfalt yollara kıyasla üstünlüğü vardır. Bu süreç içerisinde dayanım referans alındığında bugün hangi noktalara gelindiği daima merak edilen bir konu olmuştur. Böyle bir zaman tüneli içerinde baktığımız 1950’ li yıllarda 200 kgf/cm2 civarında olan beton dayanımlarının (su/çimento oranı ağırlıkça 0.6-0.7), günümüz yapılarında 1500kgf/cm2’ye (su/çimento oranı 0.35) ulaştığı, endüstriyel anlamda çok yüksek katlı binaların temel sistemlerinde ve alt katlarındaki kolonlarında artan boyutta kullanıldığını görüyoruz. Dayanım artışı ile kazanılan yararların başında taşınan yük kapasitesinin artması veya verilen yükler altında kolon/ kesit boyutlarının azalması gelmektedir. Bu gerekçe ile megakentlerdeki yüksek katlı iş merkezleri projelerinde kullanılan betonun 28 günlük norm dayanımları 600 kgf/cm2 ile 1000 kgf/cm2 civarına ulaşmıştır. Büyük nükleer reaktörlerde enerji ünitelerinin dış kabuklarında geçirimliliği oldukça düşük olan yüksek dayanımlı beton kullanımı kaçınılmaz olmaktadır. Beton dayanım düzeyindeki bu artış, beton sektöründe çok önemli bir gelişmedir. Yapı Merkezi kurumunda Onursal Başkan Dr. Müh. Ersin Arıoğlu’ nun betonda yaşanan gelişim çizgisini görerek 1989 yılında başlattığı yüksek dayanımlı beton projesi kapsamında 1000 kgf/cm2 lik basınç dayanımına sahip beton üretimi ve testleri yapılmıştır. O dönemde beton sektöründe yaygın basınç dayanım düzeyinin 200 kgf/cm2 olduğu düşünüldüğünde, mühendislik açısından projenin taşıdığı anlam kolayca anlaşılmaktadır. Bende aynı projenin çeşitli evrelerinde proje yöneticisi olarak yer aldım. Projede 1992 yıllarında 28 günlük basınç dayanımı 1700kg/cm2 çıkarıldı. Burada sözkonusu yüksek dayanımlı beton, çok kolaylıkla ulaşılan yerli malı çimento ve agregalar ile üretilen betonlardır. 2007 yılında Yapı Merkezi AR&GE Bölümünün, Yapı Merkezi Prefabrikasyon A.Ş. Kalite Kontrol Bölümü ile birlikte yürüttüğü çok yüksek dayanımlı beton projesinde basınç dayanımı 3000kg/cm2 ’e ulaşmıştır.
Akın Kıraç: Hocam basından da takip ettiğiniz gibi Türkiye’nin yaşadığı deprem olaylarında ve en son yaşadığımız Van depreminde betonlar un ufak oldu. Deprem ve beton kalitesi ekseninde olayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Prof.Dr.Müh.Ergin Arıoğlu: O değerlendirmeye girmeden evvel Türkiye’ de beton sektörüne kısaca bakmak gerekiyor. Kamuoyu sadece gazetelerde, televizyonlarda gösterilen kötü kalitedeki betonu görmektedir. Kamuoyunun hiç bilmediği diğer bir gerçek vardır: Avrupa’ da kişi başı hazır beton kullanım oranı en yüksek ülke Türkiye’ dir. 2010 yılı itibariyle Avrupa’ da kişi başına hazır beton tüketimi 0,64 m3/kişi iken, Türkiye’ de bu oran 1,08 m3/kişidir. Kişi başı hazır beton tüketimi en yüksek diğer ülke ise 1,07 m3 ile İspanya’ dır. Bu durumda açıkça söyleyebiliriz ki hazır beton kullanımında Türkiye, Avrupa birincisidir. Demek ki ülke olarak biz betonu seviyor, böyle güzel bir başarım ortaya koyuyoruz. Fakat özellikle depremlerden sonra ciddi bir değerlendirme hatası yapıyoruz. Bir binanın resimlerde gördüğümüz gibi topyekûn göçme olayına etki eden parametreleri sıralamaya çalıştığımız vakit birçok faktörün bu olguya etki ettiğini görmekteyiz. Tabi yıkılan binalarda kullanılan beton kalitesinin düşük olması, standartlara uygun olarak üretilmemesi, yerleştirilememesi, kür edilememesi gibi bir sürü ciddi sıkıntıları var. Fakat bu sıkıntılar, bir binanın topyekûn göçmesini hazırlayan nedenlerin başında yer almıyor. Ancak kamuoyu yıkımların sorumlusu olarak betonu görüyor, elde un ufak oluyor, hemen dağılıyor gibi değerlendirmeler yapıyor. Fakat bu, buzdağının üstte görünen kısmıdır. Bir de görünmeyen kısmı var ki; orada es geçmelerimiz, sağlam hukuk düzenimizin olmayışı, aşırı kâr hırsı, altyapısı yetersiz mühendis ve mimarlarımızın durumları, 1940 yılından beri göçü, uygar kentleşme ile yönetememe gibi devasa boyutlu sorunları görmekteyiz. 1999 depremini hatırlarsınız Akın Bey. Dediler ki deniz kumunun kullanıldığı betonların içerdiği zafiyetler nedeniyle binalar yıkıldı. Ancak bu konuda yayınlanmış çalışmalara baktığımızda, deniz kumu endüstriyel prosesten geçirildiğinden daha açık deyişle, tuzluluk oranını standartların altında tutarak korozyon tehlikesi olmadan, servis yaşı boyunca mükemmel bir yapı malzemesi olarak kullanmanın mümkün olduğu görülmektedir.
Evet deniz kumu ile yapılan yapılarda belli zafiyetler olabilir, kavkı ve belli oranda tuz içerebilir, fakat bu kavkı maddelerinin getirmiş olduğunu dayanım zafiyeti, daha iyi dane bileşimine sahip ince agrega ile birlikte kullanıldığı zaman doluluk dediğimiz kompoziteyi iyileştirmek her zaman mümkündür ve anılan kusur bu şekilde ortadan kalkacaktır. Mühendislikte temel felsefe her malzeme “önemli”dir. Bizim mühendislik geleneğimizde hiçbir malzemeyi elimizin tersi ile itemeyiz. Teknoloji geliştirerek ekonomik olmak kaydı ile malzemenin performansını arttırabiliriz. Ben size bildiğim çok güncel bir örnek vererek bu konuyu burada kapatmak istiyorum: Güney Kore’de de hazır beton sektöründe yaygın olarak deniz kumu kullanılmaktadır.
Akın Kıraç: Hazır beton sektörünün başarısına temas ettiniz. Ortada da ters giden bir durum yok mu sizce?
Prof.Dr.Müh.Ergin Arıoğlu: Tabi ki sektörün kendi içinde bir çok sıkıntıları mevcut. Örneğin, kalite kontrolü sürekli yapılan, Türkiye Hazır Beton Birliğine üye olan hazır beton firmalarının sayısı 80 adettir. Hâlbuki birlik dışında kalan firma sayısı ise 420’ dir. Birlik dışında kalan firma ve tesislerin sayıları sürekli değişiyor. Bu durum sektörde haksız rekabeti beraberinde getirmektedir. Daha açık anlatımıyla düşük kaliteli beton (standart dışı üretim, eksik miktarlardaki beton teslimi, su/çimento oranı yüksek, yani norm basınç dayanım düzeyleri düşük) kullanımı yapılarda derinleşmektedir. Tüm bunlara yapı denetimindeki başıbozuk durum eklendiğinde kullanılan betonun kalitesi kocaman soru işareti taşıyor. TMMOB İMO İstanbul Şubesi tarafından yürütülen beton dayanım projesinin sonuçları çok düşündürücü. Bu çalışmanın özeti Bal ve Yıldız tarafından 2005 yılında yayımlandı. 1178 adet binadan alınan karotların eşdeğer ortalama dayanımı 16,7 MPa ve standart sapması 8,54 MPa’ dır. %84 güvenlikte beton dayanımı ise 8 MPa mertebesinde hesaplanmaktadır. 1992 Erzincan depreminden sonra binalardan alınan karotların değerlendirilmesi Akyüz ve Rahmetli Uyan tarafından rapor edildi. Ortalama dayanım ve standart sapma değerleri sırasıyla 8,8 MPa ve 2,8 MPa elde edilmiştir. Bu tür değerlendirmeler başka bir söyleşinin kapsamında ele alınmalıdır.
Ayrıca; izninizle eklemek istediğim bir husus var burada: her konuda devam eden bölgesel eşitsizlik hazır beton üretiminde de gözleniyor. Akın Bey, güzel ülkemizin doğusu ile batısı arasındaki var olan makro-ekonomik uçurumu düzeltmemiz gerekiyor. Bu gerçekten hepimizin rahatsızlık duymasını ve düzeltilmesi konusunda çok içten olmayı, ve çok çok çaba sarf etmemizi gerektiriyor. 42 yıllını aşan mühendislik yaşamımda işleri yapıyor gibileri cehalete dayalı zihniyetinin ülkemizde kök saldığına tanıklık ettim. Kısaca, bu zihniyetimizin topyekün bir şekilde değiştirilmesi gerekiyor. Bunun yolu da öncelikle bireyden başlıyor.
Akın Kıraç: Hocam Çok teşekkür ederim.